Genel Konular : Ben Sen Miyim Ki? (gönül dostlarıma)
BEN, SEN MİYİM Kİ?
(aziz dostumun anısına)
Bir kaç sene önce...
Görsel efekt işlerine deli gibi heves ettiğim ilk zamanlardayım. Bir avukat arkadaşım var… Sürekli gidip geliyor ofise… Yerden yere vuruyor beni hep… “Lan oğlum senin ne işin var efektle-üfektle. Hayal işler bunlar” diyor.
Umursamıyorum bu tavrını… “Biraz denesen, sen de seveceksin” diyorum. Bana “yukardan” bakıyor; “Ben sen miyim ki böyle üfürükten işlerle vakit geçireyim” diyor… “Peki” diyorum…
Aradan zaman geçiyor. İşi kavrıyorum, projeler büyüyor. Kanallar, sinemalar, reklam işleri v.s. derken yükseliyorum… O ise, gelmeye devam ediyor. Arada yine sokuyor laflarını (!)
Gözlerine bakıyorum bu aziz dostumun… Hüzün var... Kırılmış umutlar var. Bir şeyler saklıyor ama, üstünü kalın bir kibirle kapattığı bu sırrına dokunmama izin vermeyeceğini biliyorum.
Kimsesiz down sendromlu çocukların barındığı bir vakfın üyesiyim o tarihlerde... Akşam vakfın yemeği var. Çocuklarla biraz eğlenir, günün stresini atarım diyorum.
Bu dostum içeri giriyor. Karşıma geçip oturuyor. Alaycı bir tavırla, “Yine film mi çeviriyorsun hacı(!)” diyor. Ben yine tebessüm ediyorum. “Gel bak, seni bir yere götüreceğim…” diyorum, kolundan tutup götürüyorum vakfa…
Biraz şaşkın, biraz dalgın, biraz buruk, çocukları seyrediyor… Nasıl oldu bilmiyorum, içlerinden 7 yaşında küçük bir kız gelip, hiçbir şey sormadan kollarının arasına giriyor dostumun… Öylece kalıyor… Bir bana bakıyor, bir de kolları arasında yavrucağa… Yüzü yumuşuyor. Kızın saçlarını okşamaya başlıyor. Konuşmaya çalışıyor onunla... Ben ikisini öylece bırakıp içeri geçiyorum. Vakit böyle akıp gidiyor.
Akşam yemeğinden sonra çıkıyoruz vakıftan, dostumun elinde beyaz bir kağıt… O ne diyorum, açıp gösteriyor… Beyaz bir kağıt üzerinde, mercimek tanelerinden yapılmış yuvarlak bir yüz ve “kocaman gülümseyen” bir dudak var… O küçük kız mercimekleri yapıştırıp yapmış bu resmi… Sonra da ona vermiş…
O down sendromlu küçük kız, hiç birimizin görmediğini görmüş meğer; “Dostumun derinliklerinde sakladığını temiz gülümseyen gönlünü…”
“Ağlıyor musun sen?” diye soruyorum, hemen çeviriyor yüzünü... Her zayıf düştüğünü hissettiğinde, sarıldığı kibrine sarılıyor tekrar; “Ne ağlaması lan… Ben sen miyim ki ota, b.ka ağlayayım?”
Ben yine tebessüm ediyorum…
Sonraki haftalar bensiz gidiyor. Bana uğramaz oluyor…
Arıyorum; “Ya nerelerdesin Ağabey, vakfa gittiğinden beri ses soluk yok(!)
Gülüyor; “Buralardayım dostum… Ben sen miyim ki? Zırt pırt tekmil vereyim(!)"
Aradan epey bir zaman geçiyor. Ağır hasta olduğu haberi geliyor bana... Kansermiş… Hepimizden saklamış hastalığını… Yıllarca mücadele etmiş… Bu koca yükü tek başına göğüslemek istemiş ama direnememiş…
O an, anlıyorum… Sahip olduğu tüm kibir, dünyadan erken ayrılacak olmasının öfkesinden başka bir şey değilmiş meğer… İçim acıyor… “Bunu neden düşünemedim” diye kendimi suçluyorum… Sonra aklıma o küçük beyaz kağıt geliyor… Ve o down sendromlu küçük kız…
En azından onu şefkatin gerçek yüzüyle tanıştırdım deyip, kendimi avutuyorum…
Kalkıp ziyaretine gidiyorum… Annesi kederli gözlerle karşılıyor beni. Yatağının yanına gidiyorum. Oldukça zayıf düşmüş… Yüzü solmuş, çökmüş… O keskin kibirli bakışlar gitmiş, yerine buruk ama gülümseyen hasta bir yüz gelmiş… Bana bakınca ağlayacak gibi oluyor. Yüzünü çeviriyor.
“Yüzünü çevirme ağabey.” Diyorum ve ekliyorum “Sen böyle daha insansın”
Ağlamaya başlıyor çocuk gibi… Tek bir kelime söyleyemiyor… Ben ise bu suskunluğun sakladığı sözleri “gözlerimle işitiyorum”
Kızarmış gözlerle mırıldanıyor bana; “Ne yaparsan yap, vaktin geldiğinde gidiyorsun… Şimdi anlıyorum ki, önemli olan burada kalmak değilmiş… Gittiğin yere sevgini ve gönül dostlarını götürmekmiş… Gerçi sen bunu benden daha iyi biliyorsun değil mi Mehmet?”
Elini avuçlarımın arasına alıyorum ve cevaplıyorum;
“Ben sen miyim ki, sevginin kutsiyetini bu kadar iyi bileyim…
Ben sen miyim ki, gönül pencerem bu kadar açık, bu kadar mütevazı olsun…
Ben sen miyim ki, gittiğim yere senin kadar dolu bir kalp götüreyim ağabey…”
......
Yolun açık olsun Ağabey…
- Offline
Okurken gözlerim doldu...Çok güzel anlatmışsın olayları, eline gönlüne sağlık
- Offline
- Erkek
Duyarlılığınız ve takdiriniz için teşekkür ederim.
- Offline
Normalde rastladığımda anlamlandıramadığım, beni çekmeyen hikayesel yazı şeklini tekrar görünce okumaktan vazgeçmek geldi içimden bir an.
Ellerine, yüreğine sağlık.
Bilgisayarının bir köşesine kaydediyorum izninle bu eseri..
- Offline
Önce kalbine kaydet... Sonra dilediğin her yere dostum:)
- Offline
yazıyı okuyunca ilk okuldaki arkadaşım (kankam) geldi aklıma oda hastaydı kalbinden rahatsızdı liseyi de beraber okuyacaz diye söz vermiştik hangi okula gideceğimizi de kararlaştırmıştık ama o beni satıp başka okula kayıt oldu olsun aynı mahalledeyiz okuldan sonra takılırız dedik öylede oldu ama lise 1 bitmeden saçma sapan bir şaka yüzünden bozuştuk kalbimi çok kırmıştı şimdi nerede ne yapıyor yada yaşıyor mu bilmiyorum zaman zaman aklıma gelir gelincede üzülür keşke bu kadar küs kalmasaydım derim.
- Offline
- Erkek
Bi an romandan bir kısım okuyorum sandım zaten içli adamım.Herkes ölümü tadacak madem er ya da geç o zaman Allah imanlı ölmeyi nasip etsin hepimize.
- Offline
- Erkek
çok etkilendim. ("Her nefis ölümü tadacaktır" Enbiya 21/35) Mühim olan hazırlıklı gitmektir. Şunu da unutmamak gerek, ölüm çok büyük bir niğmettir. Ölüm ahirete açılan bir kapıdır. Allah (cc) Cümlemize imanla ölmeyi nasip etsin.
- Offline
- Erkek